ABD'NİN HEGEMONİK GÜCÜ NEREYE GİDİYOR?
Dr. Elşan İzzetgil: ABD, uluslararası kuruluşlardaki itibarını onarmak, Trump'ın politikaları dolayısıyla yörüngesinden uzaklaşan ülkeleri tekrardan etrafında cem etme politikası güttüğünün anlaşılmakta olduğunu söyledi.
Dr. Elşan İzzetgil: ABD, uluslararası kuruluşlardaki itibarını onarmak, Trump’ın politikaları dolayısıyla yörüngesinden uzaklaşan ülkeleri tekrardan etrafında cem etme politikası güttüğünün anlaşılmakta olduğunu söyledi.
Kastamonu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası ilişkiler Bölümü Dr. Elşan İzzetgil, "Amerika Birleşik Devletleri dış politikası incelendiğinde Avrupa kirli siyasetiyle ilgilenmeme, ABD’yi yükümlülükler altına sokmama, iç meselelere ve Amerikan toplumuna odaklanma siyasi kültürü mevcuttur" dedi.
ABD başkanı Donald Trump’ın “önce Amerika” söylemi de bu kültürün bir yansımasıdır
İzzetgil, Dönemlere, siyasi partilere ve başkanlara göre bu kültür dış politikayı farklı şekillerde etkileyebilmektedir. Önceki ABD başkanı Donald Trump’ın “önce Amerika” söylemi de bu kültürün bir yansımasıdır. Trump, ABD’nin II. Dünya Savaşı’ndan itibaren oluşturmuş olduğu düzen ve bu düzen için kurmuş olduğu kurumları itibarsızlaştıran yaklaşımları söz konusu olduğunu belirtti.
NATO başta olmak üzere ABD’nin öncülüğünde kurulmuş örgütlere ödemeleri kesme tehdidi ve yine ABD öncülüğünde kurulmuş açık piyasa ekonomisi standartlarını hiçe sayan girişimleri bu çerçevede değerlendirilebilir. Batı bloku içinde yer almış ülke ekonomilerini hedef alan girişimleri ABD’nin itibarına zarar vermişken, ülkeleri kendi başının çaresine bakma düşüncesine sevk ettiğini belirterek sözlerine ekledi.
Ukrayna krizi ile uzun zamandır Avrupa’da görülmeyen gerçek tehdit
İzzetgil, 2021 yılında ABD başkanı seçilen Joe Biden bir demokrat olup, geldiği siyasi çizgi gereği uluslararası politikada diplomasiye ve uluslararası kuruluşlara önem vermektedir. Biden yönetimindeki ABD, uluslararası kuruluşlardaki itibarını onarmak, Trump’ın politikaları dolayısıyla yörüngesinden uzaklaşan ülkeleri tekrardan etrafında cem etme politikası güttüğü anlaşılmakta olduğunu dikkat çekti.
İzzetgil Konuşmasına söyle devam etti “Rusya-Ukrayna savaşı ABD’nin hegemonyasını sağlamlaştırma konusunda kullanışlı bir sorun olarak belirginleşmiştir. Ukrayna krizi ile uzun zamandır Avrupa’da görülmeyen gerçek tehdit durumunu ortaya çıkarmıştır. Zaman zaman sorgulanan NATO’da gözle görülür tehdide karşı kendisini yeniden konumlandırma fırsatı bulmuştur. ABD hem uluslararası örgütler hem de devlet olarak Ukrayna savaşında taraf pozisyonu ile hem yardımlar sağlayarak hem de diğer ülkelere direktifler vererek bir hegemonik gücünü yeniden tanzim etmiştir” dedi.
ABD, Rusya’yı Avrupa için tehdit olarak görürken Çin’i “en kapsamlı tehdit” olarak değerlendirmektedir
İzzetgil ABD, Rusya’yı Avrupa için tehdit olarak görürken Çin’i “en kapsamlı tehdit” olarak değerlendirmektedir. Ukrayna savaşı nedeniyle çok sert ambargolar uygulanan Rusya Çin’e yönelmek zorunda kaldığı için son 10 senedir gücünü hissettiren Çin’i iyice güçlendirecektir. İki Kutuplu Sistem çöküp ABD tek süper güç kalınca onu hangi gücün dengeleyeceği yönünde uzun süre tartışmalar yapılmıştır. Çin 1990’lardan itibaren hızlı büyümesine rağmen ABD ile açık bir rekabetten kaçınmıştır diyerek konuşmasına söyle devam etti “Trump’ın dış ticaret dengesindeki açık dolayısıyla Çin’i hedef almasıyla sonrası sert rekabetten uzak durmayacağını da göstermiştir. Çin, geçen zaman içerisinde savunma sanayisini, iletişim teknolojisini oldukça geliştirip kendisine yetebilecek ve ABD ile rekabet edebilecek duruma gelmiştir. ABD kısa sürede Çin’i durdurmazsa Çin’in bir daha durdurulamayacağını anlamış olduğunu hatırlattı.
ABD, Soğuk Savaş döneminde çevreleme politikası için Uzak Asya’da oluşturulmuş örgütleri aktifleştirmek, Avustralya, Filipinler, Japonya, Güney Kore, Tayvan ve Tayland’ı silahlanma yarışına sokarak Çin’in yükselişini dengelemeyi stratejisi güttüğü görülmektedir. Çin’in başta Pakistan, Kuzey Kore, Rusya ve Hindistan’ı yanına çekerek bu rekabette elini kuvvetlendirmeye çalıştığı önemine dikkat çekti.
Uzak Doğu’daki rekabetin iyice kızıştığını göstermektedir
İzzetgil, Hindistan ile yaşanan sınır sorunu şimdilik bu ülkeyi Çin’den uzaklaştırmış gibi gözükse de Çin’in ihtiyatlı olduğunu söyleyebiliriz. ABD, Çin-Hindistan sorunundan istifade ederek Hindistan’ı yanına çekmeye çalışmaktadır. NATO müttefiki Türkiye’nin S-400 alması dolayısıyla uyguladığı ambargoyu Hindistan’a tatbik etmeyerek S-400 almasına müsamaha gösterebileceğini belli etiğini söyledi.
ABD’nin Güney Çin denizinde uçak gemilerinin dahil olduğu tatbikatlar yapması, Çin’in mevcut iki uçak gemisine iki tane daha dahil etmeye çalışması bu bölgede savaş tam tamlarının çalışmakta olduğunu göstermektedir. Çin’in “tek Çin” politikası kapsamında Tayvan’a sürekli gözdağı vermesi, yeni uçaklarını Tayvan’ın üzerinde nümayiş ettirmesi gibi girişimler Uzak Doğu’daki rekabetin iyice kızıştığını önemine değindi.
İzzetgil “Çin’in rekabete katılmış olması ABD’nin liderlik vasfını veya hegemonyası etkileyeceği kesin gibi gözükmektedir. Fakat Avrupa’da hegemonyasını tanzim etmiş bir ABD’nin karşısına yeni bir rakibin çıkmış olması onu daha da kuvvetlendirebilir. Düşman diri tutar düsturu burada geçerli olabilir” yorumuna yer verdi.
Yeniden büyük güç olmanın ilk yolu “yakın çevre” ye hâkim olmaktan geçmekteydi
İzzetgil, Suriye Rusya’nın yeniden uluslararası rekabete katıldığı bir alan olarak düşünülebilir. Rusya 1990’dan sonra içine dönmesiyle birlikte dahili sorunlarla uğraşmak zorunda kalmış ve parçalanmanın eşiğine gelmişti. Konunun uzmanları bu sorunu fark etmiş ve yeniden büyük güç olma politikası geliştirmişlerdir. Yeniden büyük güç olmanın ilk yolu “yakın çevre” ye hâkim olmaktan geçmekte olduğunu belirti.
Çıkar alanları ilan eden ülkeler yakın çevrelerini güçleri nispetinde genişletip daraltabilmektedirler. Rusya’nın dar yakın çevresi post-Sovyet alandır diyen İzzetgil konuşmasına şöyle devam etti “Rusya güçlendikçe yakın çevresini genişletmeyi ihmal etmemiştir. ABD için düşmansız ayakta kalması mümkün olmadığı gibi, Rusya içinde rakipsiz büyümesi mümkün değildi. Soğuk Savaş’ın bir anlamda özlemi olarak da düşünülebilir yorumuna yer verdi.
İzzetgil, Rusya tarafından Suriye hem genişletilmiş çıkar alanı hem de rekabet alanı olarak tercih edilmiştir. Suriye krizi ile birlikte Rusya Ortadoğu ve Akdeniz’deki rekabete dönmüştür. Bu bir denemedir ve bu şekilde uluslararası politikadaki itibarına yeniden kavuşmuştur. Diğer taraftan Suriye rejimine destek vererek üslerini genişletmiştir. Dolayısıyla Beşşar Esad rejimini korumak ve petrol sahalarına sahip olmak Rusya’nın öncelikli meselesi olmadığını vurguladı.
ABD’nin Suriye’deki varlığı birden fazla amaca hizmet etmektedir
İzzetgil, Suriye petrol zengini bir ülke değildir. Rusya gibi ABD’nin de Suriye’deki önceliği petrol değildir. ABD’nin Suriye’deki varlığı birden fazla amaca hizmet etmektedir. Suriye rejimine karşı mücadele eden muhaliflere destek olmak için bölgeye giren ABD, zaman içinde hedef değiştirmiştir. Irak ve Suriye’deki güç boşluğunda kendine zemin bulup büyüyen DEAŞ’la mücadele bir sonraki hedefi oluştuğuna dikkat çekti.
Suriye’de Rusya’nın varlığı (rekabet), bu ülkenin İsrail, Irak ve Türkiye’ye komşu olması ABD’yi burada tutmaya yetmektedir. İsrail’in güvenliği ve yayılmacı politikaları ABD’yi ilgilendirmekte ve varlığı ile buna hizmet etmektedir diyerek, “Golan Tepelerinin peşkeş çekilmesi bu düşünceyi desteklemektedir. Irak’ın petrollerini Suriye üzerinden uluslararası pazara çıkarması için Suriye’nin geçiş güzergâhı olarak kullanılmak istenmesi de ABD’nin bir stratejik projesi olduğu tartışılmaktadır” dedi.
Bunlarla birlikte yörüngesinden uzaklaşmaya çalışan Türkiye’yi çevreleyerek kontrol dışına çıkmasını engellemeye çalışması ABD’nin bölgedeki bir başka varlık nedeni. Türkiye’yi parçalamaya çalışan PKK’yı vekil güç olarak kullanmakta ısrar etmesi bu fikri kuvvetlendirmektedir. Dolayısıyla gerekçeler ortadan kalkınca her iki güç de bölgeden çekileceklerdir diye yorumladı.
Petrol fiyatlarının yükselmesi de Putin’in işini kolaylaştırmıştır
İzzetgil, Rus tarihçiler Rusya’nın yayılmacı politikalarının nedenlerini açıklayabilmek için birbirine benzer birkaç teori üretmişlerdir. Ortak noktaları Rusya’nın doğal sınırlara sahip olmaması dolayısıyla genişledikçe kendini güvensiz, güvensiz hissettikçe de genişlediği ve sınırlarını ileri noktada kurmaya çalıştığı fikrine dayanmaktadır. Diyerek konuşmasına şöyle devam etti “Rusya ne zaman kendini güçlü hissetmişse yayılmacı politikaları takip etmiştir. Putin, Rusya’da iktidara geldikten sonra iç sorunlarına odaklanmış, sert politikalarıyla bunları çözmeye çalışmış, petrol fiyatlarının yükselmesi de Putin’in işini kolaylaştırmıştır” diye konuştu.
Rusya gücünü toparladıktan sonra yakın çevresine odaklanmıştır. Post-Sovyet bölgede gücünü yeniden sağlamak, bu ülkeleri Rusya’nın güdümünde toplamak öncelikli konuları olmuştur. Diyerek Rusya’nın öncülüğünde oluşturulmuş entegrasyon girişimleri bu düşünce bağlamında tesis edilmeye çalışılmaktadır. Askeri-güvenlik ve ekonomik temelli birçok örgüt kurulmasını sağlamıştır. Rusya post-Sovyet ülkelerin kendi yörüngesinden uzaklaşıp Batı ile bütünleşmelerini asla kabul etmeyeceğini belli etmiştir diye değerlendirdi.
Rusya, Ukrayna’da istediğini hızlı bir şekilde elde etseydi, çok geçmeden diğer ülkelerde de benzer girişimlerde bulunacaktı
İzzetgil, Rusya’nın 2008 yılında Gürcistan’a müdahale etmesi, 2014 yılında Ukrayna’nın Avrupa’ya göz kırpması üzerine Kırım’ı ilhak edip Donbass bölgesindeki ayrılıkçıları desteklemesi bu ülkelerin kendi kontrolünden çıkma girişimlerine karşı verilmiş tepkidir diyerek, konuşmasına şöyle devam etti “Rusya yakın çevresine hükmetmek için ayrılıkçı bölgeleri bir enstrüman olarak kullanmıştır. Ukrayna krizinde de bunu tekrarlamıştır. Ukrayna’nın Batı yanlısı politikalarında ısrar etmesi üzerine savaş açmıştır. Rusya, Ukrayna’da istediğini hızlı bir şekilde elde etseydi, çok geçmeden diğer ülkelerde de benzer girişimlerde bulunacaktır” şeklinde değerlendirdi.
Vladimir Jirinovski ölmeden önce Ukrayna’dan sonra ‘Kuzey Kazakistan’ın Rusya’ya dahil edilmesi gerektiğinden bahsetmişti. Bu fikrin Rusya’da ciddi alıcısının olduğunu belirtmek gerekir. Şimdilik kısa zaman içerisinde Rus toplumunun Putin yönetimine başka bir savaş açma müsaadesi olmadığı görülmekte olsa da Rusya’nın bildiğinden geri durmayacağını da bilmek gerektiğini belirten İzzetgil, bu adres zaman ve duruma göre değişebilir fakat Rusya’nın yayılmacı dürtüleri değişmeyecektir. Çözüm ise karşısındaki toplumların Rusya’nın gerçek niyetlerini görmeleri ve birlikte tutum sergilemelerinden geçmektedir diye konuştu.
Haber / Ebru Oğraş