İYİ Partili Kürşat Zorlu'dan Kılıçdaroğlu'na tepki!

TAKİP ET

İYİ Parti Sözcüsü ve Medya İlişkileri Başkanı Prof. Dr. Kürşad Zorlu, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ arasındaki protokolden Genel Başkan Meral Akşener'in haberi olmadığını söyledi. Zorlu, geçtiğimiz hafta partiden ihracı istenen 6 ismin muhalif oldukları için bu durumla karşılaştıkları yönündeki iddiaları da yalanladı.

İYİ Parti Sözcüsü ve Medya İlişkileri Başkanı Prof. Dr. Kürşad Zorlu, Başkanlık Divanı toplantısı ardından genel merkez binasında basın toplantısı düzenledi.

Basın Özgürlüğü İçin Mücadele Günü’ne değinen Zorlu, “Yaklaşık 100 yıl önce, sansüre karşı oluşturulan bir adımın yıldönümü. Konu sansür olunca, basın mensuplarına karşı şiddetin sonuna kadar karşısındayız. Tüm basın mensuplarının yanındayız. Onların birçok problemi olduğunu biliyoruz. Özellikle Basın İş Kanunu’na tabi olmadan çalışan birçok basın mensubunun sorunları bize intikal ediyor. İYİ Parti bu konuyla ilgili olarak gerekli yasal bir çerçeve oluşturmak adına sürecin yanında olmaya devam edecektir” dedi.

Lozan Barış Antlaşması’nın 100. yıl dönümünü olduğunu hatırlatan Zorlu, “11 Ekim 1922'de imzalanan Mudanya Ateşkes Antlaşması’nın değerini anlamak için Mondros Ateşkes Antlaşması’na, Lozan Barış Antlaşması'nı anlamak içinse Sevr Antlaşması’na bakmak gerekir. Bugün işte gerçek ve gerçekleşmiş Türkiye yüzyılını, yaklaşık yüzyıl önce Lozan Antlaşması temin etmiştir. Bu yüzyıl, Lozan Barış Antlaşması temelinde 29 Ekim 1923'te; bağımsız, çağdaş bir millî devletin kuruluşunu sağlamıştır.” ifadesini kullandı.

 Lozan Antlaşması için “Türkiye'nin uluslararası alanda resmen tanınmasının belgesidir” değerlendirmesini yapan Zorlu, “Yine Lozan’la başlayan Türkiye yüzyılında; Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Hatay’ın anavatana katılması, Kıbrıs Türklüğünün önünü açan Londra ve Zürih Antlaşmaları ve nihayetinde 20 Temmuz 1974'te Kıbrıs Barış Harekâtı'nın temelleri atılmıştır.” şeklinde konuştu.  

“Lozan, Cumhuriyet yıkıcılarının canını sıkan sebep-sonuç ilişkisine sahiptir”

“Lozan’da elde edilen kazanmalar Sovyetlerin 1991'de dağılmasının ardından Türk Dünyası’nın her bir devletini Türkiye'nin ilk tanıyan ülke olması ayrıcalığıdır.” diyen Zorlu, “İşte bu sebeple Lozan Barış Antlaşması, Cumhuriyet yıkıcılarının ve Türkiye düşmanlarının canını sıkan bir sebep-sonuç ilişkisine sahiptir. O gün Lozan Konferansı’nda İtilaf Devletleri “Şark meselesi” diyerek bağımsız bir Türk devletine nasıl karşı durdularsa; bugün de Lozan’daki kazanımlarımızı benzer bir anlayışla örselemeye ve hatta ortadan kaldırmaya yönelik yaklaşımlar varlığını sürdürmektedir.” diye ekledi. 

“Lozan’ın bir süresi yoktur”

Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan antlaşmalardan hiç birisinin bugün geçerli olmadığını sadece Lozan’ın bir istisna olduğunu vurgulayan Zorlu, “İkinci Dünya Savaşı’ndan sonrakiler de geçerliliğini yitirmişlerdir. Bu arada Lozan'ın süresi yoktur. Bazılarının; “Bu antlaşma 100 yıllıktır.” şeklindeki sözleri tamamen yalandır. Lozan Antlaşması’nın ne herhangi bir maddesinde ne de protokollerinde buna ilişkin bir hüküm yoktur. Lozan süresizdir.” dedi.

“Türkiye âdeta 7 düvel ile boğuşmuştur”

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Lozan için “Bu antlaşma Türk milletine karşı yüzyıllardan beri hazırlanmış, Sevr antlaşması ile tamamlandığı sanılmış büyük bir suikastın sonuçsuz kaldığını bildiren belgedir.” dediğini hatırlatan Zorlu, “Lozan'da Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra itilaf devletleriyle eşit şartlarda masaya oturan tek devlet Türkiye’dir. Türkiye Lozan Barış Antlaşması’nı, 7 devlet ile imzalamış ve âdeta 7 düvel ile boğuşmuştur. Lozan aslında askerî zafer üzerine yapılan bir uzlaşıdır. Burada elbette bir takım karşılıklı adımlar atılmıştır. Ancak karşı tarafın attığı adımlar çok daha büyüktür.” şeklinde konuştu.

Lozan’ın kazanımları

Kapitülasyonların kaldırıldığını, Sevr'de söz edilen ve Doğu Anadolu'da kurulması kararlaştırılan sözde devletlerin bahsinin açılamadığını, azınlık haklarının Türkiye'nin istediği adil biçimde karara bağlandığını kaydeden Zorlu, “Bu antlaşma sonucunda Musul meselesi gibi bazı konularda Misak-ı Millî hedefine tam olarak ulaşılamasa da hem ciddi kazanımlar elde edilmiş hem de yeniden savaşa girmenin yol açacağı daha büyük sıkıntılar önlenmiştir. Lozan Barış Antlaşması’yla yaklaşık 300 yıldan beri Türk milletinin aleyhine cereyan eden olaylar noktalanmış ve Türk varlığı uluslararası alanda çok daha saygın bir konuma taşınmıştır.” bilgilerini paylaştı.  

Zorlu, İYİ Parti olarak Lozan’ın tüm kazanımlarının yanında ve bağımsızlık düşmanlarının karşısında olmayı sürdüreceklerinin altını çizdi. 

“Orta sınıf yok oluyor”

Lozan Barış Antlaşması’nın 100. yıl dönümünde, ekonomik bağımsızlığı tehlike altında olan ve milyonlarca vatandaşı yoksulluk ve açlık sınırı altında yaşayan bir ülke konumuna geldiklerini savunan Zorlu, “Mutlu bir azınlığın dışında, hemen her sektörde pek çok meslek grubunun yaşam koşulları kötüye gitmekte ve en önemlisi orta sınıf tamamen kaybolmaktadır. Dünün orta sınıfı artık yoksul, yoksulluk ise açlık sınırının altında yaşamak demektir. Öyle ki, Türkiye ortalamanın altında bir eğitim, ortalamanın altında bir gelir ve ortalamanın altında bir demokrasi tuzağına düşmüş durumdadır. Türkiye’de bu gelişmeler bilerek ve isteyerek bu noktalara getirilmiştir.

Ülkemizde bırakın bir ev almayı, bir araba almak milyonlar için hayal hâline gelmiştir. Son iki yıla bakıldığında araç fiyatlarında yüzde 300 ile 440 arasında değişen artışlar söz konusudur.” dedi.  

Yeni ekonomi modeline yönelik eleştiriler

Siyasi iktidarın bu kez de sözünde durmayarak emeklileri gözden çıkardığını vurgulayan Zorlu, “Sayın Erdoğan; ‘Memura, emekliye bütçe imkânları dâhilinde en iyi zammı verdik.’ dese de asıl önemli olan şeyi gözden kaçırmaktadır. Bu delik deşik bütçe koşullarını ortaya çıkaran kendi yönetimleri ve aldıkları kararlar değil mi? Hatırlarsanız yaklaşık 2 yıl önce yeni ekonomi modeli deyip bazı kararlar aldılar. Sonra da ‘Rasyonaliteye dönmemiz lazım’ diyerek çark ettiler.” şeklinde konuştu.  

Eylül 2021’de, 23,6 milyar TL olan Merkezi Yönetim Bütçe Açığı’nın 2023 yılı Haziran ayında yaklaşık 220 milyar TL’ye ulaştığına dikkat çeken Zorlu, dolar kuru ile benzin ve kiralık konut fiyatlarındaki artışları sıraladı.  

“Emeklileri açlık sınırının altında bıraktınız”

Hak ettikleri gasp edilen emeklilerin açlık sınırının da altında bırakıldığını vurgulayan Zorlu,  “Hiç mi düşünmüyorsunuz, hayatlarının geri kalanında huzurlu ve mutlu bir yaşam sürmeleri gerekirken, siz onların en temel haklarını ellerinden aldınız. Emeklilik, artık çalışanın neredeyse en büyük korkusu hâline gelmiştir. Çok uzak bir zamandan bahsetmiyorum, yakın zamana kadar insanlar emekli ikramiyesi ile ev alıyordu ev! Şimdi ise değil ev almak, araba bile almak imkânsız” ifadesini kullandı. 

“Türkiye asgari ücretli ülkesi haline getiriliyor”

Bugün en düşük emekli maaşının; açlık sınırının yüzde 70’ine, asgari ücretin yüzde 65’ine tekabül ettiğine işaret eden Zorlu, “SGK, Bağ-Kur ve memur emeklileri ile birlikte düşünüldüğünde yaklaşık 15 milyon vatandaşımızın yüzde 70’i açlık sınırı altında bir ücretle yaşamaktadır. Yoksulluk sınırı ise en düşük emekli maaşının 4 buçuk katına ulaşmış. Türkiye bir asgari ücretli ülkesi hâline gelirken çalışanlar ile emekliler arasındaki gelir makası açılmıştır. Bugün bir çalışan emekli olduğu takdirde gelirinin yaklaşık yüzde 58’ini kaybetmektedir. Bu gelir kaybı 2003’te yüzde 27’de idi.” şeklinde konuştu.  

İktidara çağrı: “Gelin ekonomide yaptığınız yanlışları görüşelim”

İşçinin, memurunun, emeklilerin enflasyona karşı korunmasının, enflasyonu kontrol etmekle gerçekleşeceğini, bu noktada Merkez Bankası kararlarının da mücadele konusunda ciddiyete işaret etmediğini vurgulayan Zorlu, iktidara şöyle seslendi: “Her şeye rağmen siyasi iktidara bir kez daha sesleniyoruz. Hatanızdan daha fazla geç olmadan dönünüz. Gelin, yarın olağanüstü toplanan Meclis’te hem emeklilerimizin sıkıntılarını hem de ekonomide yaptığınız yanlışları tekrar görüşelim. Meclis’te ara vermeden yüce Türk milletinin temel sorunlarını çözmek adına çalışmaya devam edelim. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde böyle bir çalışmaya daha fazla ihtiyaç duyduğumuz bir dönem olmamıştır. Vatandaşımız umutsuz, mutsuz ve çaresizken Meclis’in çalışmalara devam etmesi onların vekilleri olarak bizlerin asli görevidir.”

İlaçtaki döviz kuruna zam

İlaç fiyatlandırmasında kullanılan döviz kuruna yüzde 30,5 zam yapılmasına da değinen Zorlu,

“Ortadaki problem o kadar büyük ki gerçek kurun 30 TL olduğu bir ortamda ilaç sıkıntısı yine ortadan kalkmayacağı gibi vatandaşın çilesi artarak devam edecek. Zira Türkiye’de ilaç sektörü geçen yılki hacmin yüzde 45’ni ithalat yoluyla gerçekleştirmiş. Yerli üretimde kullanılan ana etken maddenin de yüzde 90’ı da ithal. Böylesine stratejik bir sektörde dışa bağımlıyız. Bu sebeple hayati öneme sahip ilaçlara vatandaşımızın erişim oranı sadece yüzde 15 dolayındadır.” dedi.

“Sığınmacı yükü taşınamaz hale geldi”

Sayıları 10 milyonu aşan Suriyeli sığınmacıların ve kaçak yabancıların da etkisinin de unutulmaması gerektiğine işaret eden Zorlu, “Elbette insanların sağlık ve ilaç hakkı var. Ancak iktidarın yanlış ve öngörüsüz politikaları sebebiyle sığınmacı yükü her alanda taşınamaz bir hâle gelmiştir. Bakın her ay kayıtlı sığınmacılardan dolayı en az 1 milyon, yılda 12 milyon reçeteye devlet ödeme yapmaktadır. Hatta 3-6 ay arasında yaşanan gecikmeler sebebiyle birçok eczane diğer vatandaşlarımıza hizmet vermekte zorlanmaktadır. Öyle ki geçici koruma kapsamındakilerin kamplardan tamamen çıkarak artık tüm ülke sathına yayılmaları özellikle büyükşehirlerde ilaç sıkıntısına artırıcı bir etki yapmaktadır.” diye konuştu. 

Bazı bölgelerde sığınmacı nüfusunun, Türk vatandaşları nüfusunu geçtiğini söyleyen Zorlu, Hatay’a değinerek şöyle devam etti: “Bugün ne yazık ki Hatay’ın demografik durumu giderek milletimizin aleyhine değişmektedir. Buna bir son verilmediği takdirde Türk yurdu Hatay ve Hatay gibi onlarca şehirlerimiz de tehlike altındadır. Oysa Türkiye Cumhuriyeti’nin demografik yapısının korunmasına yönelik olarak Mustafa Kemal Atatürk 1934 yılında, bugünleri düşünerek yüzde 10 yabancı sınırlaması getirmişti. Ancak siyasi iktidarın yanlış politikalarıyla bu sınırlama 2006 yılında kaldırılmıştır. Esas hedef, ivedilikle geri gönderme sürecinin başlatılması olmalıdır. Atatürk’ün getirmiş olduğu yüzde 10 yabancı sınırının yeniden getirilmesi zamanı gelmedi mi diye soruyoruz.  Vatandaşımızın isteğinin de bu yönde olduğunu görüyoruz. Bu hususla ilgili TBMM Başkanlığı’na verdiğim yazılı soru önergesi ile milletimizin merak ettiği bazı soruları İçişleri Bakanı Sayın Ali Yerlikaya’ya sordum.”

Kılıçdaroğlu ve Özdağ arasındaki protokol

Zorlu basın toplantısının sonuca gazetecilerin sorularını yanıtladı. 

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ arasındaki protokole yönelik partisinin görüşü ve Genel Başkan Akşener’in protokolden haberi olup olmadığı sorulan Zorlu, “Biz en başından bu yana şeffaflık ilkesini ayakta tutmak için büyük mücadele verdik. Sayın Genel Başkanımız seçim öncesinde de sonrasında da bu ilişki biçimini bu ilkeye sağdık kalarak büyük bir özveriyle yürüttü. Bir bilgiyi özellikle paylaşmak isterim. 2 Mart’taki toplantıda önce, geçiş süreci yol haritasının belirlenmesi konusundaki öneri karşısında öncelikle Cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi gerektiğini, çünkü aksi durumda bunun bir pazarlık gibi anlaşılabileceğini, bunun da İYİ Parti’nin ilkelerine uymadığı yönünde iradesini ortaya koydu. Bu neden önemli? Biz en başından bu yana şu ilkeyi ayakta tutmaya çalıştık; seçim sonuçlarını göreceğiz, milletimiz bize ne söyleyecek? Oy oranları ortaya çıktıktan sonra da ülke yönetimi ittifaka verilmiş ise seçilecek cumhurbaşkanı başkanlığında, oy oranına göre hangi partilere hangi sayıda hangi bakanlıkların düşeceği konusundaki yol haritamızı ortaya koymuştuk. Öncelikle bunun altını çizelim. Dolayısıyla İYİ Parti’nin ortaya koyduğu tavır ve sorduğunuz soruya yönelik yaklaşım bununla bütünleşiktir.”  

“Genel Başkanımızın protokolden haberi yoktu”

Bu merkezde Sayın Kılıçdaroğlu’nun bir televizyon programındaki şu ifadesi de önemlidir: ‘İki kişinin namusuna emanet edilmiş bir metin’ denildi. Bunun özellikle kamuoyumuz tarafından hassasiyetle irdelenmesi gereken bir ifade olduğunu söylemek isterim. Bu bizim dışımızda bir olaydır. Bu cümle gerçekten Türk siyasetinin bugünü ve yarınları için önemli bir ifadedir. Bunun sebep ve sonuçları, altındaki gerekçeler araştırılsın diyorum. Bununla birlikte yapılan protokolden Genel başkanımızın haberi yoktur. Niye yoktur? O tarihte 7 maddelik bir mutabakat metni yayınlanmıştı. O gün bu metindeki yer alan ifadelerin bizim de politikalarımıza, milletimizin hassasiyetlerine aykırı olmadığından bahisle bunda bir sakınca görmediğimizi Genel Başkanımız milletimizle paylaştı. Ama henüz hangi bakanlıkların hangi partiye verilmesi kararlaştırılmamışken ortaya çıkan protokol elbette doğru olmadığını ortaya koyduk.” Yanıtını verdi.

Yerel seçimlerde iş birliğine kapılar kapandı mı?

Yerel seçimlere yönelik bir iş birliği kapsının kapanıp kapanmadığı da sorulan Zorlu, “İttifaklar iş birlikleri konusu gündeme geldiğinde nedense en çok İYİ Parti'nin ne yapacağı irdelenmeye çalışılıyor. Bunu partimizin, ülkemizin kilit partisi olma konumu ile irdeliyorum anacak özellikle Cumhur İttifakı'nın üyeleri; bu ittifak devam ediyor mu? Bu soruyu kimse sormuyor. Çünkü İYİ Parti merak ediliyor. Bu çerçevede amacımız bu seçimlere girmek üzere hazırlanarak 81 ilde adaylarımızı çıkarma hedefiyle bütün teşkilatlarımızla bütünleşerek bu seçimlere hazırlanmaktır. İş birliği kavramı Türk siyasetinde getirilen yeni sistemle hukuken mevcut olan bir durumdur. Farklı bir doğası var yerel seçimlerin, farklı iş birliklerine açık olan bir yapılanması var. Bununla ilgili de önümüzdeki aylarda yetkili kurullarımızı değerlendirirler.” şeklinde konuştu. 

İYİ Parti’de ihracı istenen isimler 

Partide disipline sevk edilen 6 ismin muhalif olmalarından dolayı bu durumla karşılaştıklarına yönelik iddialar ve başka isimlerinde benzer bir süreçle karşılaşıp karşılaşmayacağı sorulan Zorlu, “Soruşturma süreci devam ediyor. Gerekli olgunluğa ulaştığı takdirde sizlerle paylaşırız. Şunu açık yüreklilikle söyleyeyim; Parti içinde birtakım eleştirilerin yapılması ve bunun değerlendirilmesi noktasında Türkiye’nin en fazla açıklık getiren partisiyiz. Bütün kararlarımızı yetkili kurullarımızla alıyoruz. Dolayısıyla tırnak içinde muhaliflik gibi birtakım iddialarla ortaya çıkan bir soruşturma değildir bu. Hakaretle, partiye zarar veren davranışlarla bu kültürü birbirinden ayırmak gerekir. Biz de bu ayrımı gözeterek bu süreçleri inşa ediyoruz.” dedi.